25 Aralık 2014 Perşembe



ÇATIŞMA ÇÖZÜMÜ BAĞLAMINDA,İSRAİL’İN KURULUŞUNA KADAR
ARAP-YAHUDİ ÇATIŞMASI
Buğra SARI*
ÖZET

Filistin sorunu kısaca açıklanacak olursa ülkelerinden atılmış üç buçuk milyon Filistinlinin kaderlerini çizme uğraşıdır.Bu sorunun temelinde, Musevilere Tevrat’ta vaad edilen Siyon'a dönme hayali ve Kudüs'ün üç semavi dinin merkezi olmasıdır.Yahudi halkı ve Filistin halkı gibi birer avuç insanın, Filistin gibi küçük bir toprak parçası için verdikleri uzun ve sert mücadele dünya üzerinde çok az rastlanan bir olaydır.
 İsrail ve Filistinliler arasındaki mücadele dünyada en uzun süren ve patlamaya en yatkın anlaşmazlıklardan birinden kaynaklanmaktadır.Anlaşmazlığın kökeni, Akdeniz sahiliyle Şeria Nehri arasındaki bölgesindeki hak iddialarına dayanmaktadır.Filistin kayıpları ve acılarının yanında bu gördüklerine sebep olan bir ulusla aynı topraklarda yaşamaya bırakılmışlardır.İsrail Yahudileri ise dünyanın her yanında yüzyıllar süren zulüm ardından atalarının topraklarına geri dönmüş ama bu dönüş barış ve güvenli değil kargaşa,çatışma ve savaşı da beraberinde getirmiştir. Filistin üzerinde ki bu Arap-Yahudi çatışması modern çağın en uzun kavgasını gösterir.
Bu çalışmada; İsrail-Filistin çatışmasının temelinde yatan sebepler Doç. Dr. Sezai Özçelik hocamızın çatışma çözümü üzerine yazdığı Kafkasya Çatışmaları Analizler ve Çözümler kitabı bağlamında incelenecektir.

FİLİSTİN ÇATIŞMASINDA TARAFLAR

Çatışma haritalama uzmanının toplaması gereken ilk bilgi, çatışan tarafları tanımlamaktır. Çatışma tarafları (yada çatışma aktörleri); insanlar, örgütler ve ülkeler olabilir.
Çatışmada Birincil Taraflar, çatışmaya doğrudan taraf olan ve direk etkilenen aktörlerdir. Bahsi geçen çatışmada birinci tarafları Filistin ve İsrail oluşturmaktadır. İkinci Tarafları ise çatışmadan doğrudan değil de dolaylı olarak etkilenen aktörler oluşturmaktadır. İkinci Tarafları; Osmanlı Devleti, Fransa, İngiltere, Almanya oluşturmaktadır. Üçüncü taraflar; çatışmaya müdahale eden yani arabuluculuk yapan tarafları oluşturmaktadır. Bu aktörler tarafsız ve nötr olmak zorundadırlar. Bu çatışmada üçüncü taraf olarak arabuluculuk yaparak, orta yolu bulmaya çalışan, Birleşmiş Milletleri gösterebiliriz.

FİLİSTİN ÇATIŞMASI’NIN KONUSU VE TARİHİ

Çatışmanın Konusunu; Yahudiler açısından bakacak olursak; Siyonizm çerçevesine Arapların yaşamış olduğu Filistin topraklarına yerleşmek istemeleri oluşturmaktadır. Araplar açısından ise; topraklarından atılma korkusu içinde yaşamak zorunda kalan Arapların topraklarını koruma mücadelesi Arap Yahudi çatışmasının konusunu oluşturmaktadır.
Siyonizm kelimesinin terminolojisini inceleyecek olursak, siyon kelimesinden türetilmiş olup, siyon Kudüs civarında bulunan Siyon dağı ile bu dağın tepesinde bulunan Siyon kalesini belirtmek için kullanılmaktaydı. Ayrıca Tevrat’ta da siyon kelimesi, birçok yerde İsrailoğullarından; Siyon halkı, Siyon kızları, Siyon erkekleri olarak kullanılmıştır.
I.yüzyılda Roma işgali üzerine Filistin'den kaçan Avrupa'daki Yahudi toplulukları bir gün geri dönme fikrini hep canlı tutmuşlardır. Bu durum siyonizmin doğuşunda en etkili nedenlerden birisidir. Filistin'in Yahudi dini kültüründe bu kadar önemli yer tutmasının sebebi; çıkıştan sonra Yahudi krallığının kurulması, Tanrı'nın Yahudilere kaderlerini Siyon'da tamamlamak üzere seçildikleri vaadinin gerçekleşmesinin temsilidir. Yahudiler insanlar ve devletler tarafından ayrımcılığa maruz kalmış ve Avrupalı Yahudiler belirli mesleklere girememişler, üniversite okuyamamışlar, devlet memuru olamamışlardır. Baskı ve önyargı karşısında bir gün Siyon'a dönme hayali Yahudi diasporasının sert gerçeğine dayanacak umut pırıltısı vermekteydi.Musevilerin Siyon dedikleri Filistin'e dönme hülyası Tevrat'ın esas  prensibini teşkil eder. Ancak Siyonizm'in Yahudi dini hayatıyla iç içe geçmesine rağmen örgütlü ifadesini 19. yüzyıl ortalarında bulmuştur.[1]Filistin çatışmasının temellerinde bunlar yatmaktadır.
 Siyonizm fikrini uluslararası harekete dönüştüren kişi Theodor Herzl'dir. Herzl Budapeşteli orta sınıf bir Yahudi ailesinin çocuğudur. Viyana Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu olan Herzl, gazetecilik ile uğraşmıştır. Herzl Anti-Semitizmin (Yahudi karşıtlığı,düşmanlığı) yasalarla kaldırılamayacak kadar kök saldığını anlamış ve bu dönemde Siyonizm'in ideolojik temelini sağlayan Yahudi Devleti isimli kitabını yazmıştır.Herzl bu kitabında Yahudilerin bir millet olduklarını ancak milli kültürlerini serbestçe ifade edebilecekleri bir devletlerinin olmadığını ileri sürmüştür.Yahudilerin yaşadıkları topraklarda yabancılaştıklarını ve hakim çoğunluğun baskısı altında ezildiklerini savunan Herzl'e göre, Anti-Semitizm'in tek çözümü, Yahudilerin kendi devletlerine sahip olmalarıydı. Filistin çatışmasının temellerinde bunlar yatmaktadır.

   Çatışmanın Tarihi; Siyonizm fikrini devlet kurma fikriyle harmanlayarak siyasal bir ideoloji oluşturan Theodor Herzl; Siyonizmi uluslararası siyasi bir platforma taşımak amacıyla;1897 yılında sloganı “Halkı olmayan bir ülkeyi, ülkesi olmayan bir halka teslim edin.” olan ilk Dünya Siyonist Kongre’sini toplamıştır. Bu kongrede alınan kararların hepsini söylemek yerine, kongrenin sonucu olarak Herzl’in kongre bitiminde hatıra defterine yazdığı şu notu aktarmak daha yerinde olacaktır: “Ben Basel'de bir Yahudi Devleti tesis ettim.Ben bunu bugün yüksek sesle söylesem tüm dünyadan bir kahkaha tufanı yükselir.Fakat bundan 5 sene sonra belki 50 sene sonra ise muhakkak herkes bunun böyle olduğunu anlayacaktır.”
            Herzl Dünya Siyonist Kongresinde bir Yahudi devletinin temellerini bu sözlerle kurduğunu açıklamıştır.Ancak fiilen bir devlet yoktu. Siyonist kongresinde yurt edinilmesi kararlaştırılan Filistin toprakları Osmanlı Devleti’nin himayesi altındaydı.Bu durum Yahudiler açısından aşılması gereken bir sorun olarak görülmekteydi.Filistin üzerinde bir devlet kurulabilmesi için Osmanlı Devleti’nin müsaade vermesi gerekmekteydi.
            Yahudi devletinin kurulması için girişimlere başlayan Herzl ilk olarak Doğuya açılma politikası bulunan Alman İmparatoru II. Wilhelm’den yararlanmak istemiştir.Wilhelm’in Osmanlı padişahı Abdülhamit ile görüşeceğini haber alan Herzl, Alman İmparator’dan; Filistin’de Yahudilere yurt edinmeleri konusunda Abdülhamit ile görüşmesini istemiştir. Ancak daha sonra Wilhelm’den ses çıkmamıştır.
            Herzl Wilhelm’den ses çıkmaması üzerine Abdülhamit ile birebir görüşme yollarını aramaya başlamış ve 17 Mayıs 1901 tarihinde Abdülhamit ile görüşmüştür.Herzl, Abdülhamit'e, eğer Osmanlı padişahı Yahudilerin Filistin'e yerleşmelerine, yurt edinmelerine izin verirse , Avrupa'da ki zengin Yahudi bankerler ile görüşeceğini ve Osmanlı Devleti'nin tüm dış borçlarını ödettireceğini söylemiştir.
            Abdülhamit Herzl’in bu teklifi üzerine şu ünlü sözünü söylemiştir:
            “Bir karış bile toprak satamam. Çünkü o bana değil, halkıma aittir. (...) Yahudiler milyonlarını saklasınlar.İmparatorluğum parçalanınca belki de Filistin'i tek kuruş ödemeden elde edeceklerdir.Fakat ancak kadavramız parçalara ayrılabilir.Vücudumuzun canlı canlı kesilip biçilmesine razı olamam.”
            Almanya İmparatorluğu ve Osmanlı Devleti'nden bir şey çıkmayacağını anlayan Herzl İngiltere ile görüşmelere başladı.1902 yılında İngiltere Sömürgeler Bakanı Joseph Chamberlein ile görüşerek Sina Yarımadası'nda ki El-Arish'in Yahudi yerleşim yurdu olması-nı teklif etti.Gerek Mısır gerekse Osmanlı Devleti'ni karşısına almak istemeyen İngiltere bu teklifi kabul etmedi.Daha sonra 1903 yılında İngiliz Sömürgeler Bakanı Herzl'i İngiltere'ye davet etti ve İngiltere Herzl'e Uganda'nın Yahudi Devleti olmasını teklif etti.1904 yılında 7.si gerçekleşen Dünya Siyonist Kongresi'ne  sunulan bu teklif reddedildi.
            Osmanlı Devleti'nin Birinci Dünya Savaşına girmesiyle birlikte Arap milliyetçilik hareketleri de başladı.Bu milliyetçilik hareketleri Osmanlı Devleti'ne karşı ayaklanmaları da beraberinde getirmekteydi.Şerif Hüseyin, 1915'te İngiltere'nin Mısır Yüksek Komiseri Henry McMohan ile temasa geçti ve tarihte ''Hüseyin-McMohan Mektuplaşması'' olarak bilinen teklifleri görüştüler. Şerif Hüseyin bu mektuplaşmada;
''1-Mersin, Adana, Birecik, Urfa, Mardin ve Midyat'ı da içine alıp İran sınırına kadar uzanan topraklar; doğuda İran sınırından Basra Körfezine kadar uzanan topraklar; güneyde Aden hariç Hint Okyanusu; batıda ise Kızıl Deniz ve oradan da Mersin'e uzanan Akdeniz kıyıları arasında kalan Arap ülkelerinin bağımsızlığını İngiltere tanıyacaktır.
2-İngiltere ''Arap-İslam Hilafeti''nin ilanını da onaylayacaktır.
3-Bütün Arap ülkelerindeki ekonomik teşebbüslerde İngiltere'ye  tercih hakkı tanınacaktır.
4-İngiltere Şerif Hüseyin'in başında olacağı bu Arap devleti veya imparatorluğu arasında 15 yıl süreli bir ittifak imzalanacaktır.''[2]
            McMohan, Şerif Hüseyin'in istediği toprakların hepsinin Arap toprağı olmadığını, bu meselenin Birinci Dünya Savaşından sonra ele alınması gerektiğini söylemiştir. Bu arada mektuplaşmalar devam ederken 16 Mayıs 1916 tarihinde İngiltere ve Fransa arasında imzalanan Sykes-Picot Antlasması'nda Ortadoğu paylaşılmıştır.
İngiliz Dışişleri Bakanı Arthur James Balfour, Yahudilerin isteklerine ilişkin olarak ABD Başkanı Wilson'un da onayını aldıktan sonra 2 Kasım 1917 tarihinde İngiltere Siyonist Dernekleri Başkanı Lord Rostchild'a tarihe ''Balfour Deklarasyonu'' olarak geçen Mektubu gönderdi.Bu mektupta Balfour; Majesteleri Hükümeti'nin Yahudilerin isteklerini kabul etmesinden duyduğu mutluluğu  ve Yahudi halkı için bir yurt kurulmasını istediğini, bunun için ellerinden gelen herşeyi yapmaya hazır olduklarını belirtmiştir.Ayrıca İngiltere bu deklarasyonu yayınlarken ABD'nin fikrini almış ABD'de bunu onaylamıştır.
            Balfour deklarasyonu Siyonizm tarihinde önemli bir dönüm noktasıdır.İngiltere bu deklarasyondan  Şerif Hüseyin'i 1919'da bir bildirim ile haberdar etmiştir.İngiltere ''mandater'' devlet olarak Filistin politikasını bildirmek amacıyla Dünya Siyonist teşkilatına bir açıklama gönderdi. Bu açıklamada; Filistin de yaşayan herkesin Filistin vatandaşı olduğu, Yahudilerin beraber yaşayacaklarını belirtmiştir. İngiltere, Filistin'de manda yönetimini Filistin'i bağımsız bir devlet olarak hazırlayarak gerçekleştirmiş-tir.Bu sırada Siyonizm'in en kuvvetli destekçisi, dayanağı ABD olmuştur. Amerikan kongresi 21 Eylül 1922'de aldığı bir karar ile Filistin'de Yahudi yurdu kurulmasını kabul etti. Söz konusu kararın metni neredeyse Balfour Deklarasyonu ile aynıdır.
            FİLİSTİN ÇATIŞMASI’NIN NEDENLERİ VE KOŞULLARI
            Filistin Çatışması’nın nedenleri;Siyasal Siyonizm 19. yüzyıl Avrupası'nın koşullarında doğmuştur. Bu dönemde  ilk milliyetçi Yahudi öğrenci hareketi olan Kadimah'ın kurucusu Rus Yahudi Nathan Birnbaum tarafından siyasal edebiyata sokulmuştur.Yüzlerce yıl önce Filistin'de sürgün ile dünyanın dört bir yanına dağılan Yahudilerden Müslüman ülkelere yerleşip buralarda yaşayanlar hoşgörülü bir yaşama, din ve inanç özgürlüklerine sahipken Avrupa'da yaşayan Yahudiler, Avrupa ülkelerinin Hıristiyanlık dinini seçmesiyle baskıya maruz kalmışlardır.[3] Bu olanlar ışığında dünyaya dağılmış olan Yahudi Milletini barındıracak bir eve ve bu evin temellerinin atılmasına ihtiyaç duyulmuştur.
            Filistin Araplarının Balfour Deklarasyonu'nun ne anlama geldiğini anlamaları İngiliz manda yönetiminin başlamasıyla çatışmaları başlattı.İki savaş arası dönemde Filistin mesele-sinin esasını; Yahudilerin ''yurt'' kurmanın ötesinde bir devlet kurma çabaları Arapların Balfour Deklarasyonu'nu etkisiz kılma çabaları oluşturmaktadır.Söz konusu çatışmalar Yahudilerin Arap geleneklerine ters uygulamaları ortaya çıkmıştır.Bunlardan birincisi; ''hayvan otlatma'' geleneğidir. Bir diğeri ise su kaynaklarının kullanımına ilişkindir.
            Yahudilerin göçleriyle birlikte toprak alımları hız kazandı ve Yahudilerin istihdam talepleri arttı.Yani Yahudi işçiler, Arap işçilerin ellerinden işlerini aldı ve aradaki ipler iyice gerildi.Kısacası başlangıçta ekonomik mahiyetli olarak ortaya çıkan Arap-Yahudi çatışmaları, Siyonizm'e karşı Arap  milliyetçiliğinin direnme mücadelesine dönüşecektir.Çatışmaların şiddetini arttıran bir diğer sebep ise Hitler'in Almanya'da iktidara gelmesi ve korkan Yahudilerin Filistin'e göç etmeleri olmuştur.
            Arap Yüksek Komitesi’nin kurulması sonucu Filistin’e gelen bir komisyon Peel Raporu’nu yayınlamıştır.Yahudilerle Arapların aynı devlet içinde yer almasının mümkün olamayacağını,Filistin’in bölüştürülmesi gerektiğini öneren Peel Raporu’nu yayınlamıştır.Bu rapor, Filistinlilerin bağımsızlıklarını gölgeleyecek şekilde topraklarını ikiye böldüğü için Arapların ayaklanmasını daha da şiddetlendirmiş.
            Temel insan ihtiyaçlarından üç ana ihtiyaçtan (kimlik,güvenlik ve tanınma) tatmin edilmemesi ve var olan sistemin bu üç ana ihtiyaca cevap vermemesi sonucu çatışma ortaya çıkar.Filistin Çatışması’nda üç unsurdan da bulunmaktadır.İsrail açısından,kimlik sorunu olarak,vaat edilmiş toprakları elde ederek kendi kimlikleri ve kültürleri doğrultusunda bir ülke oluşturmaktı.Siyonizm,İsrail’in kimliğinin doğal bir parçasıdır.Siyonizm,bilindiği üzere, tarihsel olarak belli bir  toprak parçasını, Yahudilerin vaadedilmiş toprakları olarak kabul etmektedir.Böylece İsrail’in siyasal kültürünün seçkin yönü, Yahudilik’tir.Filistin açısında,kimlik sorunu,tam bağımsız olacağını düşünürken kendi topraklarında farklı bir etnik kökenin yaşamaya başlaması kendi öz kimliğine zarar vermektedir. Yahudi entelektüelleri için, İsrail’in geleceği, yani güvenliği, zenginliği/refahı ve tarihsel görevini yerine getirmek için gerekli olan kabiliyeti, Dünya Yahudiliğine bağlıdır.Dünya Yahudiliğinin geleceği de, İsrail’in varlığını sürdürmesine endekslidir.Bu nedenle, İsrail’in dış politikasının temel görevi, saldırgan Arap dünyası ile kuşatılmış ve Siyonizmin ileri karakolu olan İsrail’in varlığının korunmasıdır. Filistin açısından güvenlik ise; kendi topraklarını başka bir etnik grubun istila etmesi ulusal güvenliğine aykırı bir durumdur. Özellikle bu etnik grubun Filistin toprakları üzerinde devlet kurma için Filistin halkına yaptığı zulüm, işkence ve kendi topraklarından atmaya çalışması güvenlik sorununu hat safhaya taşımaktadır.Tanınma unsurunda ise vaat edilmiş topraklar üstündeki İsrail’in meşrutiyetinin ve varlığının, tüm Arap devletleri ve uluslar arası camia tarafından tanınmasıdır. Böylece İsrail, Araplarla antlaşma imzalamak istemektedir.Bundaki ana fikir ise İsrail’in tanınması yani İsrail’in egemen devlet olarak varlığının kabulüdür.Filistin açısından tanınma ise; uluslar arası camia da çok sayıda ülke tarafından tanınmamaktadır.Filistin’in İsrail ile sorununun çözülmesini çıkmaza sokmaktadır.Çünkü devletler yanlı davranmakta ve İsrail’i haklı görmektedir.
Göreceli Yoksunluk Teorisine göre insanların şiddete yönelmesinin nedeni insanların kabiliyetleri ve başarıları ile istekleri arasında fark bulunmasıdır. İsrail-Filistin çatışmasında Filistin, İngiltere sömürgesinden kurtulduktan sonra bağımsız bir devlet olmak istemiştir. Ancak  Filistin bağımsız olmak bir yana Filistin topraklarında Yahudi devleti kurmak isteyen İsrail ile çatışmaların yaşanmasına hatta topraklarını kaybetme korkusuyla yüz yüze gelmişlerdir. İsrail açısından baktığımızda Filistin topraklarının tamamını hakimiyeti altına alıp İsrail Devleti kurmak istiyordu. Ancak Filistin topraklarının tamamına sahip olamamıştır.
            Engelleme-Saldırı Teorisi, saldırmanın engellemeler sonucu ortaya çıkması demektir. 1920 yılında Yahudiler Filistin topraklarına göç etmeye başlamışlardır. Dünyanın çeşitli yerlerinden gelen Yahudiler Siyonizm amacına ulaşmak için kendi devletlerini kurmak istemişlerdir. Ancak bölgede bulunan Filistinlilerin buna izin vermemeleri nedeniyle iki taraf birbirine saldırmıştır ve çatışmanın tırmanmasına neden olmuştur.
            FİLİSTİN ÇATIŞMASI’NIN BAĞLAMI
            Nufüs yoğunluğu olarak ise Filistin de Yahudi nüfusunun artışı oldukça hızlı bir şekilde gerçekleşmiş olup, 1880 lerde Filistin de 35.000 yahudi nüfusu varken bu 1900 lerin başlarında hızla artmaya başlamış ve 1.Dünya Savaşı sırasında ve izleyen yıllarda ikiye katlanmıştır.Manda yönetimin tesisini izleyen 10 yıl içinde yaklaşık 100.000 Yahudi göçmen Filistin’e giriş yapmış ve böylelikle bu tarihlerde var olan Yahudi nüfusu Filistin nüfusuna oranla, %10’lardan %17’lere yükselmiştir.1929-1940 yılları arasında Yahudi nüfusu 175.000 den 475.000 e çıkmıştır.
            Filistin açısından kültürel ve dini anlamda,üzerinde hüküm süren farklı kavim ve hâkimiyet kuran siyasi güçlerle tarihi olarak çok gerilere uzanan Filistin, birçok medeniyete beşiklik etmesi ve medeniyetlerin geçiş bölgeleri üzerinde bir kavşak noktası görevi sürmüş olması ile bilinir. Filistin’in semavi dinlerce de önemi son derece büyüktür.Filistin bir çok peygamberin yaşamış olduğu önemli bir beldedir. Filistin topraklarının peygamberler diyarı olması, bu toprakların vahye dayanan bütün dinlerde kutsal sayılmasını ve kendisine çok özel bir değer verilmesini sağlamıştır.İsrail açısında kültür ve din konusu ise Tevrat’ta vaad edilen Siyon'a dönme hayali ve dünyaya yayılmış olan Yahudilerin toplanması bununla beraber din ve kültürlerini özgürce yaşayabilecekleri ‘Yahudi Devlet’nin’ kurulması fikrine dayanmaktadır.
            Yahudiler,Filistin’e göç ettikten sonra ülkeyi her anlamda benimsemişlerdir.Buna örnek olarak 1927 yılında Filistin’de 1.236 üretim tesisi bulunduğunu,bunların %75’inin Filistinlilere (925 adet), %24’ünün Yahudilere (300 adet) ait olduğunu gösterebiliriz.
            FİLİSTİN ÇATIŞMASI’NIN STİLLERİ
            Filistin Çatışması’nda ilk olarak rekabetçi stil görülmektedir.Bu stilde,çatışma durumunda köpekbalığı olan bir birey veya grup karşı tarafın kendi isteklerini kabul etmesi için zorlar ve gerekirse güç kullanarak istediğini elde eder.Karşı tarafın ihtiyaçlarının karşılanması ile ilgilenmezler.Çatışma kazan-kaybet olarak tanımlanır.Kazanmak için karşı tarafa saldırmak, boyun eğdirmek, ezmek, korkutmak ve mahvetmek gibi taktiler kullanırlar.Bu incelememizde,İsrail’in amacı siyon (vaat edilen topraklar) topraklarında kuracakları ülkeyi bu topraklarda kurmak istemeleridir.Bu amaca ulaşmalarındaki en büyük engel olan Filistinlilerle çatışmaya başlamışlardır.İsrail Devleti kurulmuş ve bağımsızlığını ilan etmiştir.Böylelikle emellerine ulaşmışlardır.Filistinliler kendi topraklarında kısa bir süre sonra mülteci konumuna düşmüşlerdir.
            FİLİSTİN ÇATIŞMASI’NA MÜDAHELE
            Birleşmiş Milletler Genel Kurul’u iki ay süren ayrıntılı tartışmalardan sonra, Filistin Özel Komitesindeki çoğunluğun tavsiyesi olan Taksim Planını ufak tefek değişiklikleriyle  29 Kasım 1947 günü saat 17:35’de yapılan oylamada, Çoğunluk Planı, Genel Kurulun 181 (II) A sayılı kararı ile, 13 ret ve 10 çekimser oya karşılık 33 oyla kabul edildi. Bu suretle Birleşmiş Milletler Filistin’in, Araplarla Yahudiler arasında paylaştırılmasına karar vermiş olmaktaydı.
            Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun bölünme kararı,Filistin sorununu çözümlemediği gibi, İngiltere 15 Mayıs 1948’de manda rejimine son vereceğini açıklaması ile Filistin’i sorunlu halde terk ederek iki toplum arasında kalıcı çözüm yolu yerine geride nefret temellendirdiği çatışmaların arttığı bir bölge bırakmıştır.
            SONUÇ
            Medeniyetlerin beşiği Ortadoğu, zengin kültürel birikimi, güçlü jeopolitik konumu ve ekonomik potansiyeli ile her zaman bölgesel ve küresel aktörlerin çekim alanı olmuştur.I. Dünya Savaşı ve sonrasında İngiltere ve Fransa’nın, tıpkı Afrika’da olduğu gibi bölge sınırlarını keyfî olarak çizip parçalara ayırmaları, bölge içi mücadeleyi beraberinde getirirken,bu kargaşa içerisinde ince ince dokunmaya başlanan İsrail projesi II. Dünya Savaşı sonrasında hayata geçirilmiş ve bu şekilde Ortadoğu’da Batı’nın gözü kulağı olacak bir İsrail devleti ortaya çıkarılmıştır.[4]
            19.yüzyılın sonlarından itibaren dünyanın çeşitli ülkelerinden gelip Filistin'e yerleşen Si­yonistler tarafından kendi öz ülkelerinden zor­la çıkarılmış ve göçmen olarak çeşitli ülkeler­de zor şartlar altında yaşamak zorunda bırakıl­mış 4.5 milyon Filistinlinin ülkelerine dönme ve bağımsız bir devlet kurma mücadelelerinin oluşturduğu sorunlar bütünü çatışmanın temellerini oluşturmaktadır.
            Balfour Deklarasyonu, Süveyş Kanalı’na yönelik bir tampon bölge oluşturmak veya dünya Yahudilerinin desteğini müttefiklere kazandırmak için İngilizlerin yaptığı bir plan olmaktan öte,Siyonist hareketin İngiliz desteğini sağlamak için gerçekleştirdiği planlı bir girişimin sonucuydu.Deklarasyon, savaşın galiplerinden olan ABD tarafından da kabul edildi. Amerikan Kongresi’nin 21 Eylül 1922 tarihli oturumunun karar bildirgesi “ABD Filistin’de Yahudilere millî yurt kurulmasına taraftardır.” ifadesiyle tamamlanmıştır.Bu şekilde Balfour Deklarasyonu, Siyonist politikanın birinci evresinin ilk yarısını noktalamıştır.
            II. Dünya Savaşı yıllarında nispeten sakin geçen Filistin'deki gelişmeler savaş sonrasında kurulan yeni uluslararası sistemle birlikte yeni bir çehre kazanmakta geç kalmamıştır.Savaştan yenik çıkan İngiltere,Filistin kamburundan kurtulmak istiyordu ve bu amaçla sorunu 1947 Şubat'ında Birleşmiş Milletler'e havale etti.1939 yılında Filistin'e Yahudi göçü sınırlandırma kararını alan İngiltere, Siyonistlerin sert tepkileri ile karşılaşmış ve Yahudilerle İngiltere arasındaki ilişkiler giderek bozulmaya başlamıştı.Ayrıca savaş sırasında da 1942'den itibaren Amerika Birleşik Devletleri'nin de desteğini kazanmış olan Siyonistlerin bağımsızlık talepleri de ciddi şekilde ortaya çıkmıştı.1945'de Siyonist örgüt tarafından İngiltere'ye iletilen istek tablosunun başında Filistin'de bir Yahudi Devleti'nin kurulması için acilen karar alınması talebi bulunuyordu.İngiltere'nin böyle bir talebe olumlu cevap vermesi, o günün konjonktürü içerisinde mümkün değildi;zira eski sömürgeleri olan Arap Devletlerini kaybedebilirdi.Bu itibarla İngiltere sorunun çözümünü, BM'e havale etmekte buldu.
            Birleşmiş Milletler, Filistin Sorunu İle ilgili olarak bir Özel komisyon (United Natİons Spe-cial Commİttee on Palestine: UNSCOP) kurdu ve bu komisyon tarafından hazırlanan ve Filistin'in Araplar ile Filistinliler arasında taksim edilmesini ve böylece bölgede iki ayrı bağımsız devlet kurulmasını ön gören bir plan hazırladı.Bu plan 29 Kasım 1947'de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda oylandı ve 13 olumsuz oya karşı (Türkiye de olumsuz oy vermiştir.) 33 olumlu oyla kabul edildi.Kabul edilen Filistin'in paylaşılması ve iki ayrı devletin kurulması ile ilgili karar,Yahudi Devleti'ne 14.100 Km2 Arap Devleti'ne de 11.500 Km2 toprak ayırıyordu.Kudüs şehri ise Birleşmiş Milletler'in vesayetine veriliyordu.Böylece dünyada ilk kez -belki de son kez- dünya barışını korumak amacıyla kurulmuş olan bir uluslararası örgüt,sorunun taraftarı olan insanlara hiç bir şey sormadan ve sorunla hiçbir ilgisi bulunmayan ülkelerin oyları ile bir devlet kurmuş oluyordu.
            Filistinliler BM'in "taksim" kararını şiddetle reddederken Siyonistler kararı olumlu buldular,fakat Kudüs için öngörülen statüyü benimsemediler. BM'de "taksim" kararının alınmasından hemen sonra Filistin'de çatışmalar başladı.Siyonistler sadece Filistinlilere karşı değil, İngilizlere de karşı koyuyorlardı.Nihayet İngiltere 14 Mayıs 1948'de birliklerini buradan çekti ve hemen aynı gün Siyonistler de İsrail Devleti'nin kurulduğunu ilan ettiler.İsrail Devleti’ni ilk ABD sonra Guatemala ve sonrada SSCB tanımıştır.
           






KAYNAKÇA

-DÖNER,Ayhan,Tarihsel Süreç İçerisinde İsrail Devlet Modelinin Ortaya Çıkışı, http://www.erzincan.edu.tr/birim/HukukDergi/makale/1997-2.pdf  E.Tarihi:[23.11.2014].
-GÖKÇINAR Demet,Arap-İsrail Uyuşmazlığında Filistin Sorunu, Ankara, 2009,
-KIZILOĞLU Sedat,İsrail Devleti’nin Kuruluşuna Kadar Geçen Süreçte Yahudiler ve Siyonizm’in Gelişimi,Sosyal Bilimler Dergisi,Cilt 2 Sayı 1,Ocak,Kırıkkale,2012,
-TORLAK Furkan,İsrail Siyasetini Anlama Kılavuzu, SETA Yayınları XIX,Aralık,2012,
-TUNÇ Fatma,Siyonizm Düşünden İşgal Gerçeğine Filistin, İHH Yayınları Yayın No: 5 İstanbul,Aralık,2010,
-UMAR Ömer Osman,Osmanlı Döneminde Yahudiler’in Filistin’e Yerleşme Faaliyetleri,Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt: 12, Sayı: 2, Sayfa: 421-438, Elazığ,2002
-İsrail’in 60. Yıldönümü basımı,İsrail Enformasyon Merkezi,Kudüs, İsrail, 2008,
-İsrail Konusu,
-CLEVELAN William L.,Modern Ortadoğu Tarihi,(çvr:Mehmet Harmancı),Agora Kitaplığı,İstanbul,2001.





* Çankırı Karatekin Üniversitesi,İİBF,Uluslararası İlişkiler Bölümü,4.Sınıf,Normal Öğretim,110503036. 
[1] William L. Clevelan,Modern Ortadoğu Tarihi,(çvr:Mehmet Harmancı),Agora Kitaplığı,İstanbul,2001,s.265.
[2] Sedat Kızıloğlu,İsrail Devleti Kuruluşuna Kadar Geçen Süreçte Yahudiler ve Siyonizm’in Gelişimi,s.39-40.
[3]Şahin,a.g.m.,s.36.
[4] Fatma Tunç Yaşar,Siyonizm Düşünden İşgal Gerçeğine Filistin,İHH Yayınları Yayın No: 5,İstanbul,2010,s.151.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder